I-Konuşmadan Duramayan bir Dünyada İçedönüklerin Gücü

Günümüzde  sosyal olmak mutluluğun ve başarının anahtarı gibi görülüyor. Aslında sadece günümüzde değil benim çocukluğumda bile böyle olduğunu hatırlıyorum. Bu nedenle benim gibi içedönük olan pek çok kişi  hayatının belli bir dönemine kadar bu özelliğini olumsuz bir şey sanarak  yaşamıştır veya hala öyle yaşayanlar vardır eminim.

Benim  çocukluğumda dışa dönük faaliyetlerim çoktu. Spor, müzik, bale, arka bahçede arkadaşlarıma kendi bastığım biletleri dağıtarak mandolin çalıp şarkı söyleyerek konser vermek gibi. Bunları yaparken bile kendi kendine kalmayı seven, bir süre oynadıktan sonra eline kitabını alıp yalnızlığına geçmek isteyen, arkadaşlık konusunda seçici olan bir çocuktum. Ama sınıfın en başarılısı olsam bile, evde de okulda da “gereken durumlarda” kendimi öne çıkarmam, göstermem için yapılan bazı “destekleyici” konuşmaları hatırlıyorum. Sonrasında iş hayatında da yaptığım iş ortadayken onu göstermek için farklı süslemelere girmem gerekiyordu, anlamıyordum. Daha doğrusu belli bir süre sonra anlamıştım isteneni tabii, ama kabul etmedim değişmeyi ne pahasına olursa olsun. Tüm kitaplar, söylemler dışadönük olmanın gücünü, erdemlerini anlatıyordu oysa. Ama işte bir içe dönük olarak kuvvetli sezgilerim vardı değişmek istememe isteğimi içten içe onaylayan.

Evet içedönüklüğün gücünü, yine bir içedönüğün kuvvetli yanı olan sezgilerim sayesinde kavramıştım ben yıllar önce. Bir dışadönük gibi davranmak için de uğraş vermedim o saatten sonra, özellikle iş hayatında öyle olması beklense de. İki farklı davranış tipinin kendine has güçlü alanlara hitap ettiğinin farkındaydım.  Yaklaşık dört yıl kadar önce Susan Cain’in“Sakinler de Kazanır” kitabını okuyunca da bazı taşlar tam yerine oturdu. Kitap içedönüklüğe bir methiye değil, dışadönüklüğün üstünlük olarak kabul edildiği dünyamızda ikisini farklı kefelere koyarak, içedönüklerin güçlü yanlarını anlatmaya çalışan, basmakalıp düşünceleri düzeltmeye çalışan bir kitap.

Dışa dönüklüğün ideal olarak benimsendiği bir değer sistemi var. 1900’lü yılların başında popüler kişisel gelişim rehberleri odaklarını içsel erdemlerden dışsal cazibeye çevirmişler yani “ne söyleyeceğinizi ve bunu nasıl söyleyeceğinizi bilme”ye. Amerikalı bir kültür tarihçisinin Karakter Kültürü adını verdiği şeyden Kişilik Kültürü adını verdiği şeye geçiş olduğu şeklinde tanımlanmış bu dönem. Öyle cazip ve aranan bir özellik olarak gösteriliyor ki dışadönüklük çoğu insan hayatın her alanında buna uyum sağlamak zorunda hissediyor kendini. Hatta dışa dönükmüş gibi davranmak için zorluyorlar kendilerini. Eğitimler alıyorlar bu yanlarını geliştirmek için. Analiz edilmiş hiçbir veriye dayanmasa da kabul görmüş öyle inanışlar var ki; mesela bir grupta çok konuşanın ketum olana göre daha zeki kabul edilmesi. Çok konuşmakla zeki olmak arasında hiçbir bağlantı olmasa da böyle inanılıyor. İçedönüklüğün daha anlamına sıra gelmeden kelimenin kendisi olumsuz bir duygu yaratıyor zihinlerde.

Oysa içedönüklüğü acımasızca eleştirmek yerine şu dünyada içe dönüklerin sayesinde yaşadığımız güzelliklerin farkında olsak diyor kitap.  Einstein, Proust (Kayıp Zamanın İzinde), Chopin, J.K Rowling (Harry Potter), Steven Spielberg gibi. Uzatmamak için birkaç isimle saydığım bu içedönükler olmasaydı nelerden mahrum kalacağımız açık. Bu kişiler iç dünyaları ile uyum içinde olan, sessizlerden oluşuyor. Yukarıda saydığım içe dönüklerin bu başarıları fikir ve sanat edinimleri ile olan uzun süreli ilişkilerinden geliyor. Finans, siyaset gibi daha az içe dönük uğraşılarda bile en büyük atılımların bazıları içe dönükler tarafından yapılmış. Eleanor Roosevelt, Al Gore, Waren Buffett, Gandhi başarılarını içe dönük olmalarına rağmen değil içe dönük olmaları sayesinde yapmışlar.

Kitaptaki şu yazı nasıl güzel tanımlamış bir içedönüğün kendi içinde muazzam keyif alabileceği bir durumun kalıplaşmış bakış açısıyla nasıl farklı değerlendirilebileceğini. Çoğu yaşıyordur bunu.

 “İyi bir kitap uğruna bir akşam yemeği davetini geri çevirdiğinizde halâ suçluluk duyuyor olabilirsiniz. Ya da belki de lokantada, tek başına yemek yemekten hoşlanıyorsunuz ve yemek yiyenlerin acıyan bakışları olmasa daha iyi olurdu. Ya da size “çok düşündüğünüzü” söylüyorlardır, genellikle sessizler ve olan bitene kafa yoranlar için kullanılan bir ifadedir bu. Elbette bu tip insanlar için bir başka kelimde daha var. DÜŞÜNÜR. “  

Evet ne diyorsunuz içe dönükler, daha mutlu hissediyor musunuz kendinizi? Sevgili dışadönükler gibi sizin de olumlu ve çok güçlü pek çok yanınız olduğunu ve bunlara içedönüklüğünüz sayesinde sahip olduğunuzu öğrenmek mutluluk verici değil mi?

Yazar içedönüklerin kendi yeteneklerinin farkına varmalarının ne kadar zor olduğunu ve bunu yapabildiklerinde ne denli güç kazandıklarını gördüğünü yazıyor. Sanırım farkına varmanın zorluğu sahip olduğumuz özellikleri daha çok iç dünyamızda yaşadığımız için dışarıdan yüzeysel bir bakışla fark edilemeyen,  anlamak için iyi bir gözlem ve emek gerektiren özellikler olması. Yaşadığımız dünya hızlı ve kolay olandan yana. Dolayısıyla insanlar da çoklukla kolay olana odaklanıyor.

Ama bazen bu içedönük/dışadönüklükte olduğu gibi başka kişisel özelliklerde de öyle yanılsamalar yaşıyoruz ki kendi olumlu ve güçlü özelliklerimizin hiç farkında olmayabiliyoruz. Dışardan birinin bize bunları fark ettirmesine ihtiyaç oluyor. İşte burada koçluk çalışmasının çok büyük katkıları var. Koçluk seansları sonrasında kişinin kendi güçlü yönlerinin farkına varması benim en sevdiğim ve tatmin yaşadığım bir çalışma. Bazen sadece danışanların ortaya çıkan güçlü yanlarına önce şaşkınlıkla bakıp sonrasındaki mutluluklarını görmek ve o güne kadar problem yaşadıkları konuları bu yanlarıyla çözmeye başlamalarını izlemek için bile koçluk yapabilirim.

Tekrar kitaba dönelim, aslında nerdeyse kişilik psikoloğu sayısı  kadar içedönüklük ve dışadönüklük tanımı olduğunu söylüyor kitap. Yine de uzmanlar kimi önemli noktalarda hemfikirler. Örneğin;

Dışadönükler yeni insanlarla tanışmak, kayak yapmak ve yüksek sesle müzik  dinlemek gibi      aktivitelerin getirdiği fazladan enerjiden keyif alırlar.

*İçedönükler, yakın bir arkadaşla şaraplarını yudumladıkları, bulmaca çözdükleri ya da kitap okudukları zamanlarda olduğu gibi daha az uyaranla kendilerini oldukça iyi hisseder.                      

Dışadönükler kendilerine verilen işleri çarçabuk halletme eğilimindedirler. Hızlı  (bazen fazla aceleci) kararlar verirler ve aynı anda birden fazla iş yapma ve risk almada rahattırlar.                    

* İçedönükler genellikle daha yavaş ve düşünüp tasarlayarak çalışırlar. Tek bir işe odaklanmayı sever ve iyi konsantre olurlar.

* Dışa dönükler para ve statü gibi ödüllerin heyecanından keyif alırlar.

* İçedönükler zenginlik ve şöhretin cazibesine görece ilgisizdirler.

Evet sevgili içedönükler o zaman ne yapalım diyorsanız, tavsiyem kendi tarzınıza sadık kalarak iş hayatınız ve yaşamınızı devam ettirmek. İçedönüklüğün, olduğunuz kişinin aslî bir parçası olduğunu bilerek ve bu güzel özelliğinizi kucaklayarak yaşamaya devam edin. Dışadönük olmak için, yani tam anlamıyla olamayacağınız bir şey için deliler gibi uğraş verip yalnız kalınca onun yorgunluğunu ve tatminsizliğini yaşamak yerine güçlü yanlarınızı keşfetmeye çalışın. Size uymayan davranış biçimleri geliştirmek değerlerinizle de çelişecektir. İşinizde, ilişkilerinizde sizin o derin iç dünyanızdan gelen, o değerli özelliklerinizi  kullanmaya başlayın. İş hayatında yumruğunu masaya vuran bir tip olmak için uğraşmak yerine mesela müzakere gücünüzü, sezgilerinizi veya hümanistliğinizi kullanın, nezaketinizden vazgeçmeyin. Liderlik kavramını içedönük lider(*)  tanımına uygun yanlarıyla benimseyin, uygulayın. Siz ekibi ile bağ kuran, onlara eşit söz hakkı veren, öne çıkaran ve gidilecek yöne onlarla birlikte yürüyen bir lider tipi olabilirsiniz.  Temelsiz bir şekilde kabul görmüş tek tip liderlik kavramına uyabilmek için size yakışmayan bir liderlik kıyafeti giymeyin üstünüze.

Evet içedönükler, siz içinizdeki gerçek güçlerinizi ve değerlerinizi tüm samimiyetinizle dışarı vurmaya başladığınızda bir süre sonra herkes tarafından nasıl algılanıp farkına varıldığını göreceksiniz. Derin duygulara, şefkate ve insancıllığa gereken değeri vermeyecek çok az kişi vardır. Hepsinden önemlisi ise sizin kendi gibi olan ve davranan bir insanın huzuruyla ve barışıklığıyla yaşamanızdır.

Herkes kendini yaşasın. Dışadönükler kendileri gibi içedönükler kendileri gibi. Umarım işinize yaramıştır yazılanlar. Kısa süre sonra görüşmek üzere 🙂

(*) : Yazı biraz uzun olduğu için aslında vermek istediğim  tipinizi belirleyeceğiniz anketi, başka bazı detayları ve çok az giriş yaptığım liderlik ile ilgili ekleyeceğim konuları bir sonraki yazıma/yazılarıma sakladım.

“I-Konuşmadan Duramayan bir Dünyada İçedönüklerin Gücü” için 2 yorum

  1. Merhaba Meltem hanım, güzel bir tespit ve yazı olmuş. Kendimi düşündüğümde bazen içe dönük bazı durumlarda da dışa dönük olarak tanımlayabilirim. Bahsettiğiniz gibi dışa dönük olmanın değerli olarak empoze edilmesi ve iş hayatında da bunun para eder olmasından dolayı herkes olduğundan farklı maskeler takarak kariyer edinme peşinde. Ancak içe dönük birisi çokça dışa dönük özelliği gerektiren pozisyonlara getirildiğinde olan altında çalışanlara oluyor. Herkes mutsuz oluyor. Benim iş dünyasına yönelik tesbitim bu yönde

    Beğen

Yorum bırakın